15 Temmuz gecesi iki oğluyla birlikte sokağa çıkan İhsan Ayanoğlu’nun, bir oğlu şehit, diğer oğlu gazi oldu. ’Biri morgda, diğeri ameliyathanedeydi’ diyen acılı baba, yaşadığı anları 9 yıl sonra anlattı.
15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen, o gece yaşanan acılar hala ilk günkü gibi yürekleri dağlamaya devam ediyor. Darbe girişiminin yaşandığı gece, kardeşiyle birlikte sokağa çıkan Onur Ensar Ayanoğlu, vatanı için canını feda ederken, kardeşi Oğuz Ayanoğlu ise gazi oldu. Bir oğlu şehit, bir oğlu gazi olan baba İhsan Ayanoğlu, o karanlık gecede yaşadıklarını anlattı.
15 Temmuz 2016 gecesi İstanbul’da yaşayan Ayanoğlu kardeşler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısının ardından ilk olarak Kısıklı’daki kalabalığa katıldı. Daha sonra 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne geçen kardeşler, burada darbeci askerlere karşı duran vatandaşlarla birlikte mücadele etti. Onur Ensar Ayanoğlu, yaralanan sivillere yardım etmeye çalışırken darbeci askerlerin açtığı ateş sonucu boynundan ve göğsünden vurularak ağır yaralandı. Kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. O gece bacağından vurulan kardeşi Oğuz Ayanoğlu ise gazi oldu.
Şehit oğlunun adının verildiği Üsküdar’daki caminin önünde konuşan acılı baba İhsan Ayanoğlu, oğlu ile telefonda konuştuktan sonra silah seslerinin duyduklarını ve yere yattıklarını ifade ederek, “Cumhurbaşkanımızın evi 150 metre yukarıdaydı. Saat 22.00 gibi iki oğlum ilk önce oraya çıktılar. Saat 12’ye çeyrek kala da, rahmetli oğlum beni aradı ve şarj cihazını istedi. Ben de şarj cihazını alıp eşimle birlikte Kısıklı’ya çıktım. Saat 00.00’da orada, canlı canlı oğlumu gördüm. Cihazı verdim, bize sarıldı. Sonrasında saat ikiye on kala civarında, köprüde olduklarını öğrendim. Ben de o sırada köprüdeydim ama onlar benden yaklaşık 150 metre öndeydiler. Kalabalıktan dolayı oraya erişemedim. Sadece bulunduğum yere vardığımda, yaklaşık 15-20 saniyelik bir silah sesi duydum. Hemen oğlumu aradım, geri dönmelerini istedim. ’Oğlum, ne olur ne olmaz, bir şey olabilir. Birbirimize sahip çıkmamız lazım. Çünkü orada hiç kimse kimseyi tanımıyor’ dedim. ‘Tamam baba’, dedi. Ama bu konuşmadan yaklaşık 8 dakika sonra öyle bir kıyamet koptu ki hepimiz yere yattık. Ne kadar süre yerde kaldım, kaç dakika geçti, hâlâ bilmiyorum. Kendime geldiğimde hemen rahmetli oğlumu aradım. Fakat telefona başkası çıktı. ’Amca, telefonun sahibi vuruldu, ben baktım telefona’ dedi. Ondan sonra küçük oğlumu aradım. Telefon iki kez çaldı ama cevap vermedi. Daha sonra arkadaşlarına ulaştım. Onlar, çocukların vurulduğunu ve hastaneye götürüldüklerini söylediler. Hemen hastaneye koştum. Vardığımda saat 02.45’ti. 27 yaşındaki büyük oğlumu morgda, 25 yaşındaki küçük oğlumu ise ameliyathanede buldum” diye konuştu.
“Küçük oğlum G3 mermisi, rahmetli büyük oğlum kuledeki keskin nişancı silahıyla vuruldu”
“Devletimiz, milletimiz var olsun” diyen baba Ayanoğlu, “Rabbim, bir daha böylesine ağır bir imtihanla bizi sınamasın. Eğer sınarsa da kazananlardan eylesin. Elhamdülillah, o gece biz kazandık. Eğer 15 Temmuz’da, bu ülkenin hamuruna, mayasına benim bir birey olarak, bir fert olarak katkım olduysa; bilenlere kanım da, canım da helal olsun, hoş olsun. Ama bilmeyenlere, ne bu dünyada ne de ahiret âleminde, zinhar hakkımı helal etmiyorum. Çanakkale ruhu neyse 15 Temmuz gecesi de aynıydı. O, yaşanmadan anlatılmaz; onu tarif etmek zor. Yaşamak lazım. Ben birebir yaşadım, çocuklarım birebir yaşadı. Benim çocuklarım, yerde yatan yaralıyı kurtarmak için koştuklarında, bu alçaklar tarafından tarandılar. Küçük oğlumu G3 mermisiyle vurdular. Rahmetli büyük oğlumu ise kuledeki bir keskin nişancı, sniper silahıyla vurdu. Yani düşman bile düşmana savaş meydanında yaralıyı almasına müsaade eder. Ama bunlar, yaralıya bile yaklaşılmasın diye taradı. Yaralıyı bile aldırmamanın peşine düştüler. Allah ıslah etsin bunları. Eğer bedelini sahada, meydanda ödemeyi göze alanlar varsa buyursunlar, denesinler” şeklinde konuştu.