DEM Parti Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bakın bir yılı aşkındır devam eden süreç ikinci aşamaya geçmiş durumdadır. İkinci aşama demokratik siyasetin zamanıdır. Bu aşama savaş stratejilerinin değil barış stratejisinin konuşulması gereken bir aşama. Barış stratejisi silahların gölgesinden tamamen çıkıp demokratik siyasetin ışığına yürümektir” dedi.
DEM Parti Grup toplantısı TBMM’de düzenlendi. Hatimoğulları, Kocaeli Dilovası’nda meydana gelen yangına değinerek, “Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum ve yaralılara acil şifalar diliyorum. Milletvekillerimiz İstanbul ve Kocaeli Kadın Meclisimiz yitirdiğimiz kadın emekçilerin cenazelerine katıldılar. Ayrıca da yanan o dolum tesisine de gittiler. Orada bulundular. Bu çok acı bir olay. Ve bunu bize iş kazası diye yutturmaya çalışıyorlar. Hayır, bu bir iş kazası değil. Bu düpedüz bir iş cinayetidir. Ölenlerin ikisi çocuk. Yani okulda olmaları gerekiyor. Çalışmaları gerekmeyen okulda olması gereken iki çocuk. Ölenlerden biri emekli olması gereken 65 yaşında bir insan. İşte Türkiye’nin manzarası bu, ne yazık ki” ifadelerini kullandı.
AB Komisyonu Türkiye raporunun 4 Kasım’da yayımlandığını hatırlatan Hatimoğulları, “Bu sadece bir rapor değil. Türkiye’nin bu gününün röntgenidir. Her alanda geriye bir gidiş var. Demokraside, hukukta, haklarda, özgürlüklerde geriye gidiş. 2018’den beri AB ile müzakereler donmuş durumda. Ve rapor diyor ki ciddi ve derin endişeler var. Yargıda kriz var. Demokraside çöküş, temel haklarda alarm var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi güçler ayrılığını yok etti. İnsan hakları kötüleşiyor. Muhalefete baskılar devam ediyor. Bunlar AB’nin tespitleri. Bu tespitlere Dışişleri Bakanlığı nasıl bir yanıt verdi sizce? Önyargılı bir rapor dedi. Bakan ve bakanlık Türkiye’yi gittikçe kötüye götüren bu koşulların açıklamasını ve savunmasını yapmaya çalışıyor. Oysa yapılması gereken bu hakikatle yüzleşmek. Oysa yapılması gereken ülkeyi daha da götüren bu savunmadan vazgeçmek ve bunları düzeltmek. Bir detay daha bakın. Raporun adı ilerleme raporu değil. Sadece Türkiye raporu. Bu mesaj açıktır. İlerleme yok. Bırakın yerinde saymayı. Gerileme var. En basitinden AİHM kararları kesinleştiği halde uygulanmıyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobani, Kumpas davası tutukluları Osman Kavala, Can Atalay, Gezi direnişi tutukluları bir saniye dahi içeride kalmamalı. Adalet Bakanı bu kararlara ilişkin verdiği yanıt ve değerlendirme nasıl biliyor musunuz? Bazı davalar siyasallaştırılıyor diyor. Sizin iktidarınız değil mi ki bu davaları siyasallaştıran? Selahattinleri, Figenleri, Can Atalayları, AİHM ve AYM kararlarına rağmen içeride tutarak siyasal kararlar alan sizler değil misiniz? Yargıyı da bu davaları da siyasallaştıran düpedüz sizsiniz. Türkiye’nin itibarını zedelemeye devam ediyorsunuz” şeklinde konuştu.
Hatimoğulları şöyle konuştu:
“Mahpusların yaşam, sağlık, iletişim ve insan onuruna yakışır koşullarda tutulma haklarına sistematik bir biçimde bir ihlal var. İnfazı yakılanlar 30 sene yattığı halde infaz yakmaya devam ediyorlar. Ve bu konuyla ilgili devam eden açlık grevleri var. Bütün bunlar görmezden geliniyor. Antidemokratik uygulamaların tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz ne yazık ki. Hükümet AB raporunu görmezden gelmemeli. Bu durumu daha fazla sürdürmemeli. Türkiye’ye daha çok zarar vermekten vazgeçmeli. Türkiye’nin bu raporu ters yüz etmesi için tarihi bir fırsat var. İç barış sürecini başlatmak, demokrasiyi güçlendirmek, hukuku ayağa kaldırmak ve şimdi bütün bunları yapabilmek için daha fazla cesaret zamanı, daha fazla demokrasiyi sahiplenme zamanı, daha fazla barışı ve demokrasiyi bir bütün olarak görerek mücadele etme zamanı, harekete geçme zamanı. Bunu pekala hep beraber yapabiliriz. Barışı hep birlikte büyütebiliriz. Barışa giden yolda demokratik siyasete elbette ki çok önemli görevler düşüyor. Bu süreçte elbette meclise, iktidara ve bütün muhalefete önemli görevler düştüğünün altını her fırsatta çizdik, çizmeye devam edeceğiz. Ama esas olarak barışa ruh katacak ve barışı örgütleyecek olan demokratik siyaset alanıdır. Bakın bir yılı aşkındır devam eden süreç ikinci aşamaya geçmiş durumdadır. İkinci aşama demokratik siyasetin zamanıdır. Bu aşama savaş stratejilerinin değil barış stratejisinin konuşulması gereken bir aşama. Barış stratejisi silahların gölgesinden tamamen çıkıp demokratik siyasetin ışığına yürümektir. Örgütlü halk iradesinin, yerel yönetimlerin, sivil toplumun, demokratik kamuoyunun aktif rol alabileceği bir dönem. Bakın barış tohumu bu toprağa düştü. Tohumu toprağa gömdükten sonra artık biter deyip çekip gidemeyiz. İhmal edilirse kurur, sulanmazsa solar. Toplumsal muhalefet ve demokratik güçler olarak bizlere bu filizin daha güçlü bir ağaca dönüşmesi için gereken emek, özveri ve kararlılığı daha fazla göstermeliyiz. Bu dönemde daha fazla örgütlenmeli, daha fazla barışın ve demokrasinin sözünü kurmalıyız. Biz örgütlenmezsek şayet barış karşıtları örgütlenir. Savaş örgütlenir ve nefret örgütlenir. Tarihi fırsatın önüne set çekenler, çatışma ve kutuplaşma ekonomisinden beslenenler var. Siyaseten barış karşılığından nemalanmak isteyenler var. İktidar içinde iktidar adına açıktan barış karşılığı yapan manşetler görebiliyoruz. Bu manşetler barış adına büyük bir utançtır. Barış korkusu yaşayanlar savaşın devamından beslenenler toplumsal yaraların derinleşmesinden medet umanlar yüz yıllar geçse de tarih huzurunda ve halkların vicdanında kötülüğün timsali olarak anılacaktır. Barışa karşı çıkmak gelecek nesillere karşı işlenmiş tarihi bir suçtur. Barış basitçe anketlere memnuniyet testlerine belirsiz kamusal araştırmalara indirgenemez. Barış ve Kürt sorununun çözümü kimi siyasi partilerin seçim hesaplarına kurban edilemez.”
DEM Parti Grup toplantısı
Yorum Yaz



